Bizde yanlış olan bir şeyleri fark etmemiz bizim yanlış olduğumuz anlamına gelmez.
Psişik-psikolojik ve somatik (bedensel) alanımıza iyi gitmeyen bir şeyler olabilir. Zaman zaman kaygı, korku, öfke ve üzüntü hissedebiliriz. Bunların akabinde ellerimiz terleyebilir, içsel bir huzursuzluk hissedebilir, bazen içimizde patlamaya hazır bir bomba varmış gibi hissediyor olabiliriz. Bunlar psikolojik ve somatik alanımızdan gelen bizde, organizmamızda bir şeylerin yanlış gittiğine yönelik sinyallerdir. Ancak bu sinyaller bizi, bütünümüzü, total kişiliğimizi yanlış veyahut kötü yapmaz.
Bedensel alanımızda bozulmalar olabilir, psikolojik düzlemde de kendimiz kötü hissediyor olabiliriz ancak; insan oluşumuzun getirdiği geistik(ruhsal) varoluşumuz hiçbir zaman bozulmaz.
Çünkü Geistik varlık; hastalanmayan özümüz, çekirdeğimiz, personumuzdur. (kişilik)
Bu iki düşünce arasında büyük farklar vardır:
“Ben kötü biriyim”
“Ben kötü bir şey yaptım”
“Ben yanlışım ”
“Ben yanlış bir davranışta bulundum”
“Ben bipolarım”
Benim bipolar rahatsızlığım var”
Bu ifadelerin ilki kendimizi duygu, düşünce,davranış, beden durumu yahut hastalık ile özdeşleşip kendimizi bu durumlarla tanımlamamıza neden olur. İkincisinde ise; “Benim bir hastalığım olabilir ancak ben hastalık değilim.” “Benim hatalarım olabilir ancak ben baştan sona hata değilim.” diyerek; davranışlarımız, duygularımız, düşüncelerimiz, duyumlarımız yahut sahip olduğumuz hastalıklar ile aramıza mesafe koyabilmemizi sağlar. Böylece öz-uzaklaşma kapasitemizi arttırarak sorunlu durum ile özdeşleşmeden objektif olarak duruma bakabilmemize imkan sağlar.
Varoluşçu Analiz ve Logoterapi’ de sorumluluk kavramı çok önemlidir. Sorumluluk; geistik(ruhsal/manevi) alanda gösterdiğimiz bir tutum yahut sergilediğimiz bir davranışı iradi olarak seçmek ve davranışlarımızın sonuçlarını üstlenebilmektir.
İnsan; somatik(bedensel), psişik/psikolojik ve geistik (ruhsal) alanlardan oluşan üç boyutlu bir varlıktır.
Bedensel duyumlarımız somatik düzlemde, Duygular psikolojik düzlemde; sorumluluk, özgürlük ve seçim alanlarımız ise Geistik (ruhsal/manevi) düzlemimizde yer alır.
Sorumluluk ve özgürlük alanlarımıza erişebilmek için; psikolojik düzlemde yaşayabilecek olduğumuz suçluluk,acı, kaygı, korku,hüzün gibi negatif hissiyatlarımızı da kabule geçebilmemiz gerekir.
Dahası, sanıldığının aksine; -ölçülü bir miktarda- bir suçluluk duygusu bizi kötü kılmaz, aksine sorumluluk almaya ve hatalarımızdan ders çıkarmamıza imkan sağlar. Elbette buradaki ölçü çok önemlidir, ne kendimize fazla yüklenmek ve suçluluk duyguları ile geistik/ruhsal alanımızı görünmez bir hale getirecek kadar kapatmak; ne de negatif duyguları bastıracak ve onlardan kaçıp uzaklaşacak kadar psişemizi baskı altında tutmak doğru değildir.
Buradaki kritik nokta süperego baskısı ile Geistik (ruhsal/manevi) boyutumuzda oturan “vicdanımızın sesi”mi ayırt edebilmektir. Vicdan; bizim pusulamızdır. Süperego ile vicdanımızın sesini ayırt ediyor olabilmemiz için iç sesimizi diğer seslerden ve baskılardan arındırabiliyor olmamız gerekir.
Geistik vicdan şunu der: Sen kötü bir insan değilsin, yanlış bir davranışta bulunman seni bütünüyle kötü kılmaz. Sen bu davranışın sorumluluğunu alarak bir şeyleri değiştirip dönüştürebilen gücüne sahipsin.
Sen yanlış değilsin; zaman zaman herkes gibi insan olduğun için yanlış bir davranışta bulunabilirsin ama sen bundan çok daha fazlasın. Hatlarını da fark edip doğru ve yanlışlarınla kendini kapsayabilecek bir yerdesin.
Zaman zaman öfkeli hissedebilirsin. Bu psişik/psikolojik alanınla ilgilidir. Ancak; Sen öfke değilsin, sen öfkeden çok daha büyüksün. Onu kapsayıp kontrol edebilme gücüne sahipsin.
Zaman zaman kaygılı hissedebilirsin. Ancak sen, kaygı/korku değilsin. Sen ondan çok daha büyük ve fazlasın. Kaygı ve korkularının üstüne çıkabilecek ve içindeki bu potansiyeli anlamlı bir şekilde dönüştürebilecek güce sahipsin.
Çünkü sen insansın... İçinde ne olursa olsun; her daim özgür seçimler yapabilir ve seçimlerinin sorumluluğunu alarak kendini değiştirip dönüştürebilirsin.
Bazen kartların adil dağıtılmadığı hissedebilirsin, içinde bulunduğun çevreyi, gittiğin okulu, doğduğun evi, çocukluk deneyimlerini değiştiremeyebilirsin. Ancak kendini her daim değiştirebilme, dönüştürebilme gücüne sahipsin.
Çünkü kadersel dediğimiz şeylerin hepsi sana sunulan yapı malzemeleridir, ancak yapı ustası olan sensin. Sen kendi yaşamının mimarısın.
Kendi yaşamının ressamısın.
Şimdi düşün...Elindeki boyalarla hayatının resmini sen çizeceksin. Nasıl bir resim yapmayı seçiyorsun?
Anlam ve Sevgi ile,
Uzm. Psk. Ebru Özer